4 Eylül 2008 Perşembe

içimden geçen kadınlar | m. fatih kutan


Rampadan aşağı aşk’tan sonra bu hikâyeler ‘hiç evlenmemeye yemin eden’ bir kadının rampadan çıkışı sanki.Yıldız Ramazanoğlu’nun önceki iki hikâye kitabına nazaran daha hacimli; fakat daha az sayıda hikâye barındıran Zilha Günü altı hikâyeden oluşmakta: Gece Kuşu, Teyzemin Aynasız Günü, Anemon Çiçeği, Cemil Bey’in Melankolik Karısı, Gast Arbeiter ve Zilha.


Ramazanoğlu’nun hikâyelerindeki kadınlar oldum olası, içseslerinde mutlaka içli bir çocukluk barındırsalar da, olgun karakterlerdir.Özellikle yazarın son iki kitabı bağlamında bakıldığında bu olgun kadınlar Kırmızı’dan Zilha Günü’ne doğru yol alırken biraz daha olgunlaşmışlar.İlk iki kitaptaki hikayelerde görülen serbest çağrışımla devam eden cümleler, bu kitapta kadınların olgunlaşmalarıyla paralel olarak daha ziyâde bir olay örgüsüne veya kalıba sığdırılmış, eskisine göre daha düzenli/planlı hikaye örgüleri ortaya çıkmıştır.Bundan sebep de Zilha Günü’ndeki hikâyeler daha oturaklı ve daha uzun metinler olarak görülmektedir.Tabi çağrışımlarla cümleleri genişleterek hikâye yazmak ‘oturaksız’ metinler ortaya çıkar anlamına gelmez. Bu tespiti ‘Zilha’ hikâyesini örnek vererek gereğince sağlam bir zemine oturtabiliriz.Velhasıl Yıldız Ramazanoğlu hem kendini ve tekniğini, hem kadınlarını ve hikâyelerini, hem de bizi olgunlaştırmakta.


Gece Kuşu’nda, ‘Kağıtları sıranın altından arkadaşlarıma verdiğim ve bir daha asla toplayamadığım sınav, tarihimin kilometre taşlarından biri olmuştur. Hayatım böyle sürüp gidecek miydi acaba? Toparlayamadan.’ endişesiyle birlikte başka bir şehirde yeni bir hayat kurmaya hazırlanan bir genç kızı; Teyzemin Aynasız Günü’nde ‘Erkeklere olan güvenini böyle pırıl pırıl güneşli bir günde kaybeden’ ve teyzesinin hayatından yaptığı çıkarımlarla ‘hiç evlenmemeye yemin eden’ bir yeğeni; Anemon Çiçeği’nde ‘Hep kadın olmak ne yorucu!’ diye iç geçiren pazarlamacılıkla uğraşan bir kadının gününden kesitleri; Cemil Bey’in Melankolik Karısı’nda ‘Hayatımızın romanı bir erkeğin hayatımıza girmesiyle başlar. Bu olmasa hiç yaşamamışızdır, manasızdır hayat.’ düşüncesinde gezinen ve Cemil Bey’in melankolik karısı’nı yâni Saime’yi içselleştiren komşusunun hatıralarıyla ve Ünzile’yle yüzleşiriz.


‘Burada dışlanmıyoruz direniyoruz, diyordu. Dışlanma lafından nefret ederdi. Ama iş o kadar basit değil. Direnirken dışlıyor ve dışlanıyorduk; ama ne yapsak sonuçta dışarıda kalıyorduk.’ Bu dört cümle üzerinden yabancılık/dışlanmışlık üzerine mükemmel bir yorum yapılan Gast Arbeiter hikayesi ‘alamancı’ bir ailenin yaşadıklarını, Zilha ise –bence kitaptaki şah-hikâye olarak- ‘nehre baka baka gözlerimizi dinlendireceğiz ne güzel’ içtenliğiyle akıp giden cümlelerin debisinde bir kadını, savaştan bize kalan ‘zambak’lardan sadece birini, Boşnak Zilha’yı anlatıyor.


Sibel Eraslan, Zilha Günü üzerine kaleme aldığı yazısında, ‘Hayatım yıllardır Yıldız Hanım’ın yanında, yöresinde geçtiği için midir bilmiyorum; ama onun kitaplarındaki kadınlar bana öykü kahramanlarından çok, çevremde yaşayan gerçek kadınları hatırlatıyor.’ diyordu.O da bir şey mi?Ben Yıldız Ramazanoğlu’nu hiç tanımama rağmen her hikâyesinde hayatımın bir karakterini okuyor hissine kapılıyorum ve kaderimin bir parçası olarak ekliyorum her hikâyeyi alnıma. Yâni ‘İçimden Geçen Şehirler’in yazarı yıllardır ‘içimden geçen kadınlar’ı anlatıyor.

*zilha günü, yıldız ramazanoğlu, timaş

Hiç yorum yok: