25 Temmuz 2009 Cumartesi

zarifoğlu'nun hangi dizesi, cümlesi kaldı da gitmez aklınızdan? | m. fatih kutan

Zeynep ve Uzaktan Fırat Üzerine İkili Anlatım, Berdücesi-1962, Uyarılan Şair ve ''Aha Şeyhefendim Aha yüreğim'' dediği şiiri, okurken bir yere tutunmak veya oturmak hissi doğuran şiirleri Cahit abinin, zira çökertiyorlar insanı. ''Bulutlar açmadı/Mavi gök orda mı'', ''Namlu düşer ol vakit rüyalar gelir kalbe'', ''Suyu biz böyle geçeriz/Bizi afet sanırlar'' aklıma ilk düşen dizeleri. Adını andığım ilk şiirindeki şu dizeler nedendir bilmem müjde ve kader gibi: ''Düğündür sanıyorsun ey güvey/Bir gelin bulundu sana işaret edilenlerden oldun/Bugün bir cennet hüneri kazandın/Anan bacın kurban olsun sana/Toprak damlardan bir kız aldın/Ona selalarla git/Onu besmeleyle değiştir''. ''açar ordularını sevgilimdir'' eşi ve benzerini bir başka yerde görmediğim dizesidir, pahası biçilmiyor. Yaşamak'ın 128. sayfasından iki cümle: ''Evimizde her türlü musibete ve hastalığa karşı bir tek doktor ve ilaç vardı: dua ve aspirin. Daima şifa bulduk.'' Allâh rahmet eylesin ustama.

[ http://www.dunyabizim.com/news_detail.php?id=1265 ]
...

gençler hangi dergileri okuyor. | m. fatih kutan

Yıllar önce babam bir Dergâh getirmişti eve, hangi sayısıydı hatırlamıyorum ama orta sayfasında bir İranlı kadın yönetmenle söyleşi vardı, arka kapaktaysa Mustafa Kutlu’nun bir denemesi, S. Hüseyin Nasr ile bir anısını anlatıyordu. Tekrar tekrar okumuştum, bıkmadan. Dergâh’ı takipteyim yıllardır. Hece, Karagöz, Mostar, Mor Taka, Yolcu, Fayrap, Edebiyat Ortamı, Sözcükler, Mesele, İzdiham sıklıkla takip ettiğim dergilerim. Yasak Meyve, Varlık, Mühür, Akatalpa, Heves, Beyaz Gemi, Bireylikler, Dize, Eliz, özel durumlarına veya keyfime göre aldıklarım. Param olursa –veya kalırsa- da Doğu Batı, Keşkül, Kültür, Özgün Düşünce alıp, hatmedebilme tehlikem var. Merdiven Şiir, Kitap Haber gibi Ali Ural’ın yönetimindeki her türlü yayının sürmesini isterdim, isterim. Altay Öktem geçen yıllarda Karakalem dergisini çıkardı, ‘çizgidışı’ydı, takip ederdim. Altyazı sinema dergisi olarak kaçırmadığım bir yayın, müzik kategorisinde Roll’u kafama eserse arada bir alırım. Özlemek bahsinde, Mavera diyorum. Mavera’nın ciltleri arasında bir ciltte, Haziran ’81 tarihli 55. sayısında ilk şiir olarak Cahit Zarifoğlu’nun ‘‘Başım Eğik Dilim Kapalı Gözler Kançanağı Anlamında’’ şiirini okuduğumdan beri, içinde ‘‘Aha Şeyhefendim Aha yüreğim’’ kıvamında dua edilen bir şiir yayınlayacak dergiyi, o güzelliği çok özlüyorum.

[ http://www.dunyabizim.com/news_detail.php?id=1416 ]
...

20 Temmuz 2009 Pazartesi

kandil mi kutlu doğum mu? | m. fatih kutan

Kandil. Bunca mağara barındıran yüzler arasında, ayakların birbirine dolandığı bulvarların griliğinde, taşıtlar, solgunluklar, soysuzluklar, başkentler ölümler, vebalar, Beydeba, İkbal, Camus çıkmazlarında, elbet kandil. Kutlu doğum ve hafta meseli, bana iç açıcı gelmiyor pek. Bu doğum ne 'kutlu' tabiriyle, ne de hafta aralığında algılanabilir. Vakt'i haftalara biz ayırmadık. Biz pusula istiyoruz. Işık hâlinde bir pusula. Kandil.

[ http://www.dunyabizim.com/news_detail.php?id=735 ]
...

7 Temmuz 2009 Salı

hayatın iktidarı | leyla ipekçi

Taraf’ın gündeme getirdiği ve yayın yasağı konan son genelkurmay haberinden hemen önceydi. Hakkâri’de doktorluk yapan arkadaşım Dilek, neşe içinde aradı. “Nihayet hayallerimiz gerçek oluyor, sinemamıza kavuşuyoruz” dedi. Üstelik de canla başla çalışarak çok kısa bir süre içinde gerçekleştirmişlerdi bu hedeflerini.

Genelkurmay haberiyle birlikte çevredeki sohbetlere kulak misafiri oldum. Kimi bütün gerçekliğiyle her şeyin ortaya dökülmesini, sorumluların ceza görmesini istiyordu ve ancak bu şekilde ordunun hak ettiği prestije kavuşacağını söylüyordu.

Kimi de bütün bunların her dönem bir iktidar savaşından kaynaklandığını ve bu kez ‘cemaat iktidarı’nın bu vesileyle daha da güçleneceğinden çekindiğini anlatıyordu.

Bense bu defa ısrarla Hakkâri’de açılan sinema örneğini verdim. Hayatın iktidarının her zaman siyasi çekişmelerin üzerinde seyrettiğine inanıyordum. Flaş haber olsa da, haber yasağı gelse de, hiç haber olmasa da.

Evet, Hakkâri’de 26 yıl sonra ilk sinema o gün açılacaktı. Arkadaşım bana, akşam televizyonda izlersin demişti coşkuyla. İnşallah demiştim içimden. Çünkü Güneydoğu’ya hayatla ilgili, insanla ilgi gerçekleri görecek bir bakışla bakmıyorduk.

Bizim için kurgulanan hikâyeleri herkes kendi meşrebince yorumlayarak anlatıyordu çoğunlukla. Yerel haber kanallarının hayatı yansıtan çeşitlilikteki haberlerini izleyen yine aynı bölgenin insanları oluyordu. Kendilerini okuyor, kendilerini dinliyorlardı.

Biz ‘batıdakiler’in payına ise merkezî haber ajanslarının seçip uygun bulduğu ‘terör’ veya ‘töre’ haberleri düşüyordu. Hayatın dehşetinde kendi payımıza düşen suçu ve sorumlulukları bizzat kendimize unutturan haberlerdi çoğunlukla bunlar.

Hakkârili avukat Rojbin Tugan, şehit haberlerinin yoğunlaştığı bir dönemde, Taraf’ta yayımlanan yazısında memleketin batısına doğru ilerledikçe duyduğu şaşkınlığını “ateş sadece düştüğü yeri yakmasın” diyerek dile getirmişti:

“Kulağım göl kenarındaki müziğe ve halaya gidiyor, aklım daha birkaç gün önce uğurlanan dokuz insana” diye dertleniyordu. Yaşanan bunca ölümün yasını ülkece tutamadığımız, hayatı bu kadar ucuz ve hafif biçimde uğurladığımız için de utandığını belirtiyordu.

Onun doğudan baktığında göremediği gerçek ise şuydu: Yalnızca yası değil, coşkuyu da görmüyorduk biz.

Yüksekova ve Hakkarinews sitelerinin haberine göre, Hakkâri Üniversitesi ve Hakkâri Valiliğinin desteğiyle kurulan Baran Derneği’nin girişimleri sonucu açılmıştı ‘Vizyon sineması’. Ve gösterilen ilk film Usta filmi olmuştu.

Filmin ekibinin de açılışa katıldığı törende, Vali Muammer Türker, Belediye Başkanı Fadıl Bedirhanoğlu, Hakkâri Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. İbrahim Belenli, Usta’nın yönetmeni, yardımcısı, yapımcısı ve onların yanı sıra başrol oyuncusu Yetkin Dikinciler de birer konuşma yapmıştı.

Daha önce konuk olduğu TRT Şeş’te Kürtçe şarkılar söylemesiyle ve oradaki yerel yöneticilerle kurduğu sıcak ilişkilerle tanınan vali Türker, Hakkâri’nin elbirliğiyle çok güzel sanat ve kültürel faaliyetlere sahne olacağını belirtiyordu.

Küçük çocukların panzerlere taş atmasının memleketin batısında flaş haber olduğu; bu çocukların hain ilan edilerek yetişkin gibi yargılanmasının bir türlü önlenemediği; bölgenin sürekli olarak ‘terör saldırıları’ ve ‘mayınlı tuzaklar’la, kaçakçılık haberleriyle anıldığı bir ortamda açılan sinema müthiş bir mücadele örneğiydi oysa.

Yıllardır siyasette ya da orduda; doğuda ya da batıda; içte ya da dışta birilerinin bitmemesi için uğraştığı bir şiddet ortamı var. Daima başkalarının kanıyla bedel ödediği bir ortam bu. Ve hepimizin küçük ve büyük hikâyesini kendi iktidarının kelimeleriyle yazmak istiyor.

Hakkârililer için bugün Vizyon Sineması’nın ne anlama geldiğini anlayabilseydik, kendi hayatlarını, kendi hikâyelerini aramaya çalışanların bugün artık hepimizin ortak hakikatine neler bırakmak istediklerini daha net görebilirdik.

Barış pazarlıklarında konuşulmayan bir dille anlardık belki de birbirimizi. Ve böylesine bir anlamak; bizleri daima bölünmenin, şiddetin, kaosun tekinsiz ortamında tutarak kendi iktidarlarını sürdürmek isteyenlere karşı en iyi direniş biçimi olurdu.

taraf, 16 haziran '09
...