30 Ocak 2009 Cuma

karanlığın yüreği'nden obama'ya | m. fatih kutan

Hâkkari’de Bir Mevsim [1] filminin ilk sahneleri köye gelen öğretmenin bir eve girip, odayı dolduran köylülerle birlikte çay içmesiyle tamamlanır. Odadaki herkes çayı kaşıksız yani kırtlama içerken, bir tek öğretmen şekeri çayın içine atar. Kaşık olmadığını fark ettiğinde köylülerin bu duruma gülmelerini engellemek için çok geçtir. O odada bütün bakışlar öğretmenin üzerindedir. Başka yerden gelmiştir, biz’den değildir, yabandır, yabancıdır, farklıdır. Bu yabanlık ve farklılık olumlu bir izlenim sonucudur ama. Öğretmenin yaşam şekillerindeki bir inceliği bilmemesine katıla katıla gülseler de, öğretmen yukarıdadır, önemsenecek birisidir, birinin başı sıkıştığında, en basit bir danışma ihtiyacı doğduğunda, koşulup kapısı çalınacak olan öğretmendir. Bir anlamda artık itaat edilen odur, bir gelişme için ondan ‘medet’ istenecektir, kurtarıcı odur. En hafif konumla, bir anlaşmazlıkta danışılacak ‘hakem’dir. Bütün bu yüksek ilgiye/konuma sebep olansa öğretmenin kişiliği değildir tabi ki, daha tanınmıyor, belki ismi dahi bilinmiyordur [misal, bu filmde ismini bilmiyoruz öğretmenin]. Bunca ‘yüceltme’ye layıktır çünkü geldiği yer/çevre, köydekilerin gözünde kendi çevrelerinden çok farklı ve ayrı bir yer görünümündedir, ve bu fark çay kaşığı kullanmak gibi basit bir eylemle kendini açık etmiş olsa dahi, o çevre kendi çevrelerinden bu anlamda bile daha ‘gelişmiş’ ve ‘müreffeh’tir. Onların yapmadığı/yapamadığı bir şeyi rahatça yapabilmesi veya yapabileceğine olan inanç da böyle bir ‘yüceltme’ye yeter bir sebeptir.

Aynı ilişkiyi farklı mekan, kahraman ve olgular üzerinden Joseph Conrad’ın Karanlığın Yüreği [2] kitabında da görürüz [ki Joseph Conrad, Karanlığın Yüreği’ni yazmadan sekiz buçuk yıl önce Kongo’da bir buharlı geminin kaptanlığını yapmış ve yolculuğu sırasında karşılaştığı zulüm manzaralarına dayanamayıp kısa bir süre sonra bu işi bırakmış bir yazardır]. Kurtz adında bir Alman vardır ve Afrikalı zencilerle birlikte fildişi ticareti yapmaktadır. Emrindeki zenciler, Kurtz bir beyaz olmasına rağmen ve beyazlar hakkında malum ‘yaşanmışlık’ mirasları sabitken, aralarında bu adama karşı hafif güvensizlik kırıntıları varsa da, bir zenciden ‘beklendiği’ gibi davranmayıp, onun emrinde onunla iş yaparlar. Bir basamak önce bahsettiğim olay gibi film burada kopuyor yine. Öğretmene biçilen rol ile Kurtz’a gösterilen sadakat aynı yerden köken alıyor: ‘kazanılmış’ güvensizlik. Her iki topluluk da kendi aralarından bir ‘kurtarıcı’, önder, yol gösterici çıkarmak yerine bir yabancıya, kendileri gibi olmayan birine ihtiyaç duyuyorlar. Onda görülen farklı olma hâli, bir kudret hâlesiyle bezenip bütün bir topluluğun önüne dikiliyor.

Meselenin ikinci perdesi de burada açılıyor. Bu ‘kurtarıcı/yarı tanrı’ kimliğine büründürülenler/bürünenler her zaman veya her meselde Hâkkari’ye giden öğretmen gibi masum olmuyorlar. Karanlığın Yüreği’ndeki Kurtz, sömürge düzenine hizmet eden, amacı o toprakların zenginliklerinden faydalanarak hayatını ‘kazanmak’ –böyle kazançlar da var, başlı başına kayıp, ayıp, zarar barındıran.- olan, bunu yaparken de o toprakların yerlilerini/sahiplerini kullanarak işe koyulan biri. Peki böyle bir kişiliği varken, Kurtz’a gösterilen ‘ilgi’ ne? Öykünün bir yerinde Kurtz’un ‘zalimlere ölüm!’ diye bağırması bu olumsuz karakterinin nasıl ‘görünmez’ kılındığı konusunda önemli bir nokta. Bir ‘kurtarıcı’ olarak görülmesini ‘sömürgeci’liğinin önünde kalın bir perde olarak kullanan Kurtz, bu iki olgu birleşince ortaya çıkan ‘sömürgeci kurtarıcı’/‘olumsuz kurtarıcı’ imajı perdelemek için de bir başka perde kullanır: Kendisi de biz zalim olduğu hâlde ‘zalimlere ölüm!’ diye bağırabilme ikiyüzlülüğü. Perdeyi perdelemek, kısaca sinsilik.

Nasıl göründüğü, görünmek istediği, bu ‘tılsımlı imaj’ çok büyük önem taşıyor. Bazı zamanlarda ise bunun yapılmasına gerek dahi kalmadan ‘kurtarıcı’ olarak görülmesine yetecek imaj ‘biçilmiştir’, onun hâli hazırda bir parçasıdır da. ‘Kurtarıcı’ olarak görülmesi yolundaki nihai zafer için ‘biçilmiş kaftan’. ABD seçimlerinde Barack Obama için yapılan tam da buydu. O bir siyahiydi, farklıydı, yabancıydı, tüm ABD başkanları içinde yegane ve özel olacaktı. Bu zamana değin gelen başkanlardan daha ‘kudretli’ işler yapardı o. Bir tabuyu yıkmıştı hem, hiç de küçümsenmeyecek bir tabuyu, açık bir faşizmi. Peki ne diyor bütün dünyanın ‘umud’ bağladığı, değişim rüzgârına kapıldığı Obama? ‘‘Afganistan’daki savaşı sürdüreceğiz. Irak’ta kalıcı bir yapılanma içine gireceğiz. İran Devrim Muhafızlarını ‘terörist örgüt’ olarak göreceğiz. (…) Kudüs’ü asla böldürmeyeceğiz.’’
[3]

Fazlasıyla iç yakan bir soruyla karşı karşıyayız. Bu zamana değin mazlumluğun en belirgin sembolü olan ‘siyahi deri’, Obama özelinde, ‘sömürgeci kurtarıcı’ kimliği için bir perde görevi görüyorsa ne yapacağız? ‘Mazlumun zulmü’ kavramı, hiç de uzak görünmüyor.*

-

*Bu yazı, bir dostumun Joseph Conrad’ın mevzu bahis kitabıyla ilgili yapması istenen ödevi sebebiyle, kitap üzerinden yaptığımız tartışmanın izleğinde yazıldı. Dostum, bu yazıdan da faydalanarak hazırladığı ödevden, 15 üzerinden 8 alabildi. Hocamızın sebebi, ‘hiçbir şey anlamadım’ olmuş. Bilmem, iyimser davranıp, İngilizce’ye çeviri yapılınca ‘ruhunu’ kaybetmiştir yazının bazı kısımları, ondan anlaşılmamıştır gibi düşünmek geçiyor içinden insanın. İyimser değilim, bu yazıyı anlayanlar el kaldırsın ve sen eli hâlâ havada olan arkadaşım bil ki, Amerikan Dili ve Edebiyatı bölümündeki bir prof’un ortalama zekâsından daha yukarıda bir zekân var, kıymet bil, selametle kal.


Dipnotlar:
[1] Yönetmen, Erden Kıral. Yapım yılı, 1982. ‘‘Yakın çevresine sinemayı toptan bırakabileceğini söyleyen Kıral’ı bu bunalımdan o zamanki eşi Tezer Özlü kurtarır. Onu Ferid Edgü’nün ‘O / Hakkâri’de Bir Mevsim’ adlı romanıyla tanıştırır Özlü ve sinemaya devam etmesi için destekler. Ferid Edgü ve Tezer Özlü’nün katkılarıyla Onat Kutlar tarafından yazılan senaryo, Erden Kıral’ın elinde Türk sinemasında daha önce görülen hemen hiçbir şeye benzemeyen, alabildiğine gerçekçi ama bir o kadar da şiirsel bir filme dönüşür.’’ [Erden Kıral: Aynadan Yansıyan Köyler, Sürgün Şehirliler; Abbas Bozkurt; Altyazı Sinema Dergisi; Ekim ’08; sayı 77]
[2] Karanlığın Yüreği, Joseph Conrad, İletişim Yayınları
[3] Değişim Hayâli ve Yeni Fetihler; İbrahim Karagül; Mostar Dergisi; Aralık ’08, sayı 46

[tasavvuryirmiüç]

28 Ocak 2009 Çarşamba

mütrüp fanzin!

mütrüp fanzin geliyor!
giz sıkıntıdan ne yapacağını şaşırmış zira (:
bir hafta içinde basılacak -basıldı ki!-, isteyenler irtibata geçsin efem.
gizelmutrib@gmail.com
geldi.
adresler tez postalana.
.

utku lomlu'dan harikalar

.