31 Ekim 2008 Cuma

ölü | fazıl hüsnü dağlarca

Hangi mahallede imam yok,
Ben orada öleceğim.
Kimse görmesin ne kadar güzel,
Ayaklarım, saçlarım ve her şeyim.

Ölüler namına, azade ve temiz,
Meçhul denizlerde balık;
Müslüman değil miyim, haşa,
Fakat istemiyorum, kalabalık.

Beyaz kefenler giydirmesinler,
Sızlamasın karanlığım havada.
Omuzlardan omuzlara geçerken sallanmayayım,
Ki bütün azalarım hülyada.

Hiçbir dua yerine getiremez,
Benim kainatlardan uzaklığımı.
Yıkamasınlar vücudumu, yıkamasınlar,
Çılgınca seviyorum sıcaklığımı...

29 Ekim 2008 Çarşamba

şehir: içimde bir meleğin kıpırdayışı | m. fatih kutan


Bütün külliyatını okumanın marifet, vakit ve ‘seviye’ gerektirdiği, ‘velûd’ sıfatını yazar’lığının önüne hak eden yazarlardan biridir Enis Batur. Bu yazıya konu olacak kitabı, parça parça dergilerde okuduğum –ve birçoğunu kaçırdığım- gezi yazılarının/notlarının toplamı. Lyon’dan Meteora’ya, Lizbon’dan Lozan’a, Londra’dan Kaysersberg’e geniş bir coğrafyada, vurgulu notlar.

Tuna’da Melk haçının efsanesiyle açılıp, Fransız şair Mallarmé’nin odası’yla kapanıyor kitap. ‘Büyük, zengin, alımlı şehir Selânik’ ile İzmir’in benzerliklerinden sebep bir buruklukla karşılıyorum kitabı. İkisi de geçen yüzyıl başındaki ‘derin’liklerini, bu çağın ritmiyle birlik sığ’lık merakına terk etmek üzere. Nerede olduğunu bilemeyen, şaşkın şehirler. Neden bilmiyorum, bir kelime bağışlıyorum kendime daha kitabın başından, okunuşu hoşuma gidiyor: Kalliniti. Bir Selânik şarabı.

Enis Batur’un hayranlıkla anlattığı şehirler var kitapta: Venedik, Noyers-sur-Sereine, Meteora, Pompeii gibi. Venedik satırlarının ihtişamının sebebini başka bir şehrin anlatımında yakalıyorum: ‘‘Her kentin suyu olmalı bana kalırsa, akar ya da durgun suya kıyısı olmayan bir köy, kasaba, şehir farkına varmasa da kurur, zamanla kuruyayazar. Suyun çizdiği, yonttuğu, görkemli biçimler yarattığı Venedik’i, İstanbul’u, Rio’yu susuz kentlerle kıyaslayınca daha iyi anlaşılıyor bu.’’

Meteora ve Pompeii, ‘antik’ ilhamlar verdiklerinden sebep değerli ve ‘içe doğru derin’ler. ‘‘Dağların içinde çokluk ne olduğunu bilmiyoruz’’ cümlesiyle ünsiyet kurmaya başlıyoruz Meteora ile. Keşişlerin ilk çöl ermişlerine öykünerek inzivaya çekildikleri bir ‘yüzyıl dilimi’nden ve geniş bir coğrafyadan söz ediyor yazar: Meteora’dan başlayıp Kapadokya’da sonlanan, IV. yüzyıldan kök veren bir birikim; ‘‘Bizans’ın kültür deposu’’. Zarifoğlu’nun ‘Görebileceğim kadar dağ görmek istiyorum’ isteğine şerh adeta bu satırlar:

‘‘Düşünmeden edemiyorum: Tanrı’ya yaklaşma, dünyasal olandan uzaklaşma, kopma isteği ağır basan kişi, kişiler, neden doğanın iyiden ayrıksı görünüm taşıdığı, ulaşılması güç noktalarını yeğlemişlerdir? Bir uçta Meteora, Athos, bir uçta peri bacalarının labirentleri. Sümela ya da Tibet yaylaları.
Dağın içinde gerçekten ne olduğunu öğrenmek için onun yüzüne ara vermeden bakmalı.’’
Pompeii ise gazaba uğramış şehirlerin ruhunu diri tutuyor, kalıntılarıyla:
‘‘Kutsal metinlerden fışkıran, belleğimize yığılan, yerle bir olmuş kent görünümleri: Ninova, Lût, Sodome, Gomorrhe gerçeklik katına tırmanıyor Pompeii’de­­. – Düş’ü Hakikat’tan ayıran duvar sahiden de kıl kadar ince.’’

Ayrıntılar benim için şâh-yer ediniyor kitap içinde. Freiburg Üniversitesi binalarından birinde giriş kapısının iki yanında -alışılmışın dışında- aslanlar, kartallar yerine, Homeros ve Aristoteles’in heykelleri: İki büyük duruş: Şiir ve felsefe. Noyers-sur-Sereine’in çıkışında bulunan güneş saatinin tepesindeki, ‘‘Hayatımızın bundan iyi kılavuzu mu olur; buradaki ve ötedeki şeyleri hızlı adımlarıyla bize kim daha iyi öğretebilir; korkacaksan şundan kork: Gider gelir ürktüğün gölge, yoldaşındır – bizler, Ademoğulları, geri dönmeyen o kaçak gölgeyizdir yalnızca, bunu bil’’ cümlelerine ne demeli? Strasburg’da katedralin tavanında bulunan sekiz pencerenin sızdırdığı iç içe geçen ışıklar tozlu bir güzellik çıkarıyor ortaya, yazara bir vakitler mimar olduğunu hatırlatacak kadar da estetik. Londra yazısının sonuna koyulan, Victoria istasyonunda Manş denizinin altından geçip kıtaya ulaşacak treni beklerken çekilen fotoğraftaki tabelada ‘London/Waterloo’ yazısını görür görmez ‘Waterloo’da Bir Dişi Kedi’yi okumadan edemiyorum, elim Erbain’e gidiyor.

Şehirleri yazmak zor. Özellikle geçmişi uzun şehirlere dair not düşerken hesaba çekilme duygusu baş gösteriyor, şehrin bütün geçmişinin karşısında. Bunu aşmasında yazara cesaret veren, bir kilise vitrayında gördüğü on dört melekten birinin içinde kıpırdayışı olabilir. Batur, bu hissi özellikle not düşmüş, ince’lik. Yoksa yazmasa mıydı hiçbirini, bilmem ki, ‘yazısız taşların yazısı hep daha derin’.


*şehren'is, enis batur, literatür yayınları

uyarılan şair | cahit zarifoğlu

Bakımlı parkların görgülü ağaçları
eli yüzü düzgün kibar dalları
Sarı yaprakları günışığını sarınmış bırakmamış
Banklardan her birinde gündüzden kalma bir koku
Bir kedi miyavlar yalnızlık hakkında
elinde bir belgeyle geçer
Yakın denizde bir derinlik kokusu
ve kımıldayan bir ölüm duygusu
Ve deniz
Onun sularda olmayan bir sesle
mendireğin iri kayalarına yalvarışı
Işıklarını takınmış zillerini kapamış son ada vapuru
Haydi ay da sulara kaysın denize yaysın gümüş dantelasını

Bir şair olarak geç karşılarına
Bir de sevgili yavrula kalbinin minicik seslerinden
Yavaş yavaş boğulan
Hafif bir de sarhoşluk özlemiyle kendini
Parktan anladığın dostluğa ver

Bir miktar da elbette ağlamak istersin
Saçın kararmış yakından neşeli insanlar geçmiştir
Haydi toprağa çök de ağla
Ve bre
Başının üstüne uykular çağıran adam

Kendi yamanevinden habersiz dam özleyen adam
Bu şehrin gecesinde bulduğun safiyet şeytandan
Deniz ve vapurlar ay ve ağaçlar ne de kedi
Ne de elin ayakların duydukların gerçek yerlerinden değil
Şimdi geç bunları geç parkları geç
Hepimizin yırtılır gibi olan ağzına bak

Yazdıkların şiir değilse kalsın
Cennetse sevdan çık dışarı
Solgun ışıklar
Sessiz ağaçlar parklarla
O cümbüş gecesini de tak peşine
Yazdığın şiir değilse bırak bunları kalsın...

15 Ekim 2008 Çarşamba

hep birlikte özgür oluncaya kadar birbirimize sahip çıkacağız

Yine okullar açılıyor, yine aynı görüntülere şahit oluyoruz:

Bir grup kadın duvarın berisinde arkadaşlarının serbestçe girip çıktığı okula girememenin sıkıntısını; gencecik bir yaşta yetkili parmaklarca işaret edilmenin eziyetini; kalabalıklar içerisinde yalnız kalmanın hüznünü; eğitim, aş, iş gibi en temel insan haklarını kendisi için ulaşılmaz kılan sistemin utanç verici ağırlığını yaşıyor. Ve her şeyin ötesinde, daha belki yaşları yirmilere henüz varmış genç kadınlar bir özgürlük mücadelesinde ayakta kalmaya zorlanıyor.

Kadın oldukları için, inandıkları gibi riyasız yaşamak istedikleri için, onlara yıllardır bu ırkçılığa varan ayırımcılığı yaşatanlar bilmeliler ki:

Farklı inanç, düşünce ve yaşam pratiğinin içinden gelen kadınlar olarak biz onların yanındayız.Her gün bir kapıdan geçerken onları "olması gereken" kılıklara sokan ayırımcılığınızdan siz değil biz utanıyoruz!

Peruk, şapka, kapüşon gibi totaliter laikliğin saçlarını dayatma hakkını kendinizde görmenizden siz değil biz hicap duyuyoruz!

Önlerine sürdüğünüz "eğitim almak istediğim için suçluyum, bunu biliyor ve imzalıyorum" vesikalarını vicdanlarımız önünde biz reddediyoruz!

Birimizin tutsak olduğu yerde hiçbirimiz özgür değiliz.

Birimizin mahrum olduğu yerde hiçbirimiz sahip olduklarımızla mutlu değiliz.

Birimizin hakaret gördüğü yerde hiçbirimiz itibar sahibi değiliz.

Bu direnç ve özgürlük sınavında başörtülü-başörtüsüz kadınlar yan yana yürüyeceğiz.

Ta ki hepimiz özgür oluncaya kadar....

Birbirimize sahip çıkıyoruz!

Destek mesajlarınız ve imza için: birbirimizesahipcikiyoruz@gmail.com

http://birbirimizesahipcikiyoruz.blogspot.com/

10 Ekim 2008 Cuma

uluslararası aliya izzetbegoviç sempozyumu


11 Ekim 2008 Cumartesi
Birinci Oturum / 11.30 - 13.00
BİR DEVLET ADAMI

Oturum Başkanı
Prof. Dr. Yasin Aktay


Machiavelli'ye Karşı Aliya

Adamir Jerkovic (Bosna-Hersek Devlet Arşivleri Müdürü)


Kadeh Bağını Kıran "Dedo"

Muharrem Sevil (Dr., Yazar)


Aliya İzzetbegoviç: Bosna-Hersek'in Devlet Olma Mücadelesinin Paradigması

Kasim Trnka ( Prof. Dr., Bosna-Hersek Anayasa Mahkemesi Başkanı)


Bir Devlet Adamı Olarak Aliya

Prof. Dr., Senadin Lavic (Saraybosna Üniversitesi Siyaset Bilimi Bölümü)


Öğle Yemeği / 13.00 - 14.30

11 Ekim 2008 Cumartesi

İkinci Oturum / 14.30 - 16.00
BİR DÜŞÜNÜR

Oturum Başkanı

Prof. Dr. Tahsin Görgün


Aliya İzzetbegoviç: Batıdaki İkbal

Cemalettin Latic (Prof. Dr., Saraybosna Üniversitesi İlahiyat Fakültesi)


Aliya ve Kurucu İrade Olarak İslam

Şaban Ali Düzgün (Prof. Dr., Ankara Üniversitesi, İlahiyat Fakültesi)


İzzetbegoviç'te Güzellik ve Hikmet

Sadık Yalsızuçanlar (Yazar)


Aliya İzzetbegoviç'in Entelektüel Mirası

Mahmut Akın (Arş. Gör., Selçuk Üniversitesi, Sosyoloji Bölümü)


Kahve Arası / 16.00 - 16.30


11 Ekim 2008 Cumartesi

Üçüncü Oturum / 16.30 - 18.00
BİR ÖZGÜRLÜK AŞIĞI

Oturum Başkanı

Prof. Dr. Ali Rıza Abay


Aliya’nın Özgürlüğe Kaçışı

Hasan Cengic (Bosna-Hersek Eski Savunma Bakan Yardımcısı)


Özgürleştirici Bir Önder

Alev Erkilet (Dr., İstanbul Metropolitan Planlama)


Bosna'nın Özgürlülüğüne Giden Yol ve Aliya İzzetbegoviç

Bahadır İslam (Dr.)


Açık Medeniyet: Çok-Medeniyetli Bir Toplum ve Dünya Düzenine Doğru

Recep Şentürk (Prof. Dr., Fatih Üniversitesi, Kamu Yönetimi Bölümü)


Aliya İzzetbegoviç: İnanç Adamı ve İnanç Eğitmeni

İsmail Bardhi (Prof. Dr., Makedonya Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dekanı)


***


12 Ekim 2008 Pazar

Dördüncü Oturum / 10.00 - 11.30
DOĞU BATI ARASINDA

Oturum Başkanı

Prof. Dr. Raşit Küçük


Doğu ve Duyguötesi Bir Batı Arasında Şekillenen Aliya İzzetbegoviç'in Mirası

Stjepan Gabriel Mestrovic (Prof. Dr., Texas A&M Üniversitesi, Sosyoloji Bölümü)


Üçüncü Yol Tezi

Hilmo Neimarlija (Dr., Bosna-Hersek Demokratik Eylem Partisi Meclis Üyesi)


Aliya'da Doğu ve Batı

Lütfi Sunar (Arş. Gör., İstanbul Üniversitesi, Sosyoloji Bölümü)


Avrupa ve Aliya

Ahmet Demirhan (Yazar)


Kahve Arası / 11.30 - 12.00


12 Ekim 2008 Pazar

Beşinci Oturum / 12.00 - 13.30
BOSNA'YI KUR(TAR)MAK: DİPLOMASİ VE HUKUK

Oturum Başkanı

Dr. Alev Erkilet


Osmanlı'nın Balkan Mirasının Türk Dış Politikasına Etkisi

Şaban H. Çalış (Doç. Dr., Selçuk Üniversitesi, Uluslararası İlişkiler Bölümü)


Bosna Savaşının Balkanlardaki Etkisi

Adnan Ismaili (Makedonya Merhamet ve Yardımlaşma Derneği Başkanı)


Bosna Savaşı ve Uluslararası Hukuk

Berdal Aral (Doç. Dr., Fatih Üniversitesi, Uluslararası İlişkiler Bölümü)


Soykırım ve İnsanlığa Karşı Suçlarda Uluslararası Müdahale Yeterli mi? Bosna Örneği

Levent Korkut (Dr., Hacettepe Üniversitesi, Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Bölümü)

Öğle Yemeği / 13.30 - 15.00


12 Ekim 2008 Pazar

Altıncı Oturum / 15.00 – 17.00

Saraybosna Aliya İzzetbegoviç Müzesi Tanıtımı

Amra Madzarevic (Saraybosna Müzesi Direktörü)

TANIKLIKLAR: BİLGE KRALIN ARDINDAN

Oturum Başkanı

Dr. Süleyman Gündüz


Siyaset ve Devlet Adamı Aliya

Hüseyin Kansu (TBMM 22. Dönem İstanbul Milletvekili)


Aliya’dan Hukuk ve Ahlak Dersleri

Hüseyin Hatemi (Prof. Dr., İstanbul Üniversitesi, Hukuk Fakültesi)


Aliya ile 45 yıl

Fatih Hassanein (Dr.)


Aliya'nın Bizlere Öğrettikleri

Bülent Yıldırım (İHH Genel Başkanı)


Tanıdığım Aliya

Mehmet Koçak (Gazeteci)


Bosna Davası'na Dünyanın Şahitliği

Cevat Özkaya (Mazlumder ve Bosna Dayanışma Vakfı Eski Başkanı)


Kahve Arası / 17.00-17.30

9 Ekim 2008 Perşembe

üç el ağıt | m. fatih kutan

- ve anneler dizdövme rekortmenidirler tüm şefkatler adına -
cafer turaç
g.

davran dilinin kemiğine, bıraktığımız yerden sivrilsin söz dizimleri. kalk ki göndere çekilmiş birer isyan olsun soluğumuzun ritimleri. mevsimlerden memleket, iklimlerden genç ölümler devşiren sistemli zamanların hesap tutmaz çarklarını ünlemlerle durdurmanın patika yollarında ismimizi kodlayıp alınların çatına, iki kaş arasına seferler düzenlemeliydik. kanı yerde kalmış yüreklerin hesaba gelmez kaderlerinde nice ovalar gördükte, sol yanımıza düşen dağlardan incindiğimiz zamanlara iki kelâm etmenin o reddedilmez kanamasına şahit tutulduk, gereğince.

b.

hangi bakışa asmalı yasımızı ki ayaklanmasın her biri bir mermi soğukluğunda ölümü kıskanan yanlarımız. namlu dediğin bir zehir, içimize çöreklenen. ölüm kusan dillerden sakınmanın son raddesinde, göz yaşlarında boğdurulmuş annelere iflâh olmaz karanfiller gönderin! yazıklanmış yanlarımız basılsın tütünlerle, bin acı tadında gölgelenen yüzlere göz hizasından kalbe doğru yol alan bir kardeşlik coğrafyasının yer altı zenginlikleri işlensin, yerin üzerinde yaşayabilsin diye alınlarında topraklarının topografik yapısını canlandıran çocuklar! ve tek soru saplanmakla kalmaz kalbe, incitir mevsimlerden yontulmuş memleketleri:
gelecek zamanlarda yer altı zenginlikleri listesinde ilk sıralara yükselecek mi ölü(m)lerimiz?

r.

notalar kâr etmez ağıtlara; ölüm, sus payıdır hayatın.
es.

...