27 Mayıs 2009 Çarşamba

tevarih* | ali ayçil

yüzümdeki gölgeyi kabr-i zulmet sanırdı
şu sarkan gök altında beni görseydi fikret
fikret ki ufka bakıp, ''yaklaşıyor, yaklaşıyor, yaklaşıyor'' demişti
redingotu içinde ödlekken meşrutiyet.

benim yaram neresi ey devri cumhuriyet
önce buradan başlasın girdapların tahlili, buradan açılsın şuur
çünkü işte gök sarktı,kıyılar terk edildi, boşlukta kaldı hayat
boşlukta kaldı beni dünyaya alıştıran ilmihalin rahlesi
kızlar sevdim yetmedi, kırlar sevdim hakir gördü tabiat.

patiskadan bir gülüştür harbin meyvesi annem
eğer onun oğluysam inanmam karnavala, bütün renkler muhacir
kızılalma denince aklımı mevsimlere taktığımı kim gördü
söyle ey yaslı hançer, kim duydu senle aramızdaki nişanı attığımı
ahiydim bezirgânın uhdesine soktular, asiydim yağlı kement
ben çaktım ben nalladım ben işledim sancağı, niçin yazmıyor tahrir.

tümen tümen gelincikle savundum yine de düştü tabya
düştü kızlar biliyor keten gömlek içinde yetim kalan memeden
masonmuş şeyhülislam, sarayda opera oynuyormuş
tabyanın düştüğünü ilk orada öğrenmiş üzülmüş haşmetmeap
oysa ben balkanları ölü asker, küflü fişek, dul zabit
ve çürümüş cesetlerle çıkardım zimmetimden, çıkardım bitti iskan
kırık hilal üstüne kar yağarken ordaydım...

*''gök sarkınca prozak, yer çekince penisilin'' şiirinin birinci bölümüdür.


[ fotoğraf; sis, handegül koçak ]

...

Hiç yorum yok: