16 Eylül 2008 Salı

türkiye'de güzelliğin ölçüsü hâlâ şiirdir | ibrahim tenekeci


Şair İbrahim Tenekeci'nin yeni şiir kitabı Ağır Misafir Profil Yayınları arasından çıktı. Daha önce Üç Köpük, Peltek Vaiz, Güzellik Uykusu, Giderken Söylenmiştir adlı şiir kitaplarına imza atan şair, Ağır Misafir'de de kaybedenlerin, kimsesizlerin sesi olmaya devam ediyor. Yetimler, fakirler, işçiler, gençler, nineler ve dedeleri mısralarına taşıyan Tenekeci, köyden kente şehirden köye gidiş gelişlerin acısını ve umudunu anlatıyor. “Artık şiir dizelerle değil, kelimelerle, hatta harflerle yazılıyor” diyen şair, modern şiirde, kullanılan her kelimenin, harfin hesabının verebilmelisi gerektiğine dikkat çekiyor.

Su Seviyesi, Hayat Şartları ve Düzenli Birlikler kitabı oluşturan üç bölümün adları... Ama şiirlerin hepsi birbirinin devamı gibi... Ne dersiniz?

Beş yıllık bir çalışmanın sonucu olan Ağır Misafir, kırk şiirden oluşuyor. Ve bu kırk şiiri, insan hayatı gibi üçe böldüm. İnsan hayatındaki üç devre nasıl birbirinin devamı ise, kitaptaki şiirler de öyle...
Her şiir kitabımı bir konu etrafında örüyorum. Bütünlüğün bir nedeni de bu olabilir. Ağır Misafir'de, malumunuz olmak üzere, insanı ve çevresini anlattım.
Birinci bölümde daha çok benden yola çıkan şiirler var. İkinci bölümde kız ve erkek çocukları, yetimler, gençler, nineler ve dedeler, fakirler, işçiler var. Üçüncü bölümde ise iki şey birden: Birincisi, şehirle köy arasına bir sarkaç kurdum. Biri ya da birileri, köyden şehre, şehirden köye gidip geliyor. İkincisi de, şehirdeki ve köydeki hayatı anlatmaya çalıştım. Şehir hayatına "düz koşu", köy hayatına "kır koşusu" diyerek; "Emtia" başlıklı şiiri şehrin hanesine, "Bereket" şiiri ise köyün hanesine yazarak, biraz durum tespiti yaptım.
Netice itibariyle, Ağır Misafir'de bir insan, o insanın çevresindeki diğer insanlar ve insanların yaşadığı yerler var. Fakat hep birlikte yalnızlık çekerek varlar.

Bir şiirinizde de "Daima üzülürsün şairsen" diyorsunuz; sizi üzüyor mu şair olmak?

Octavio Paz, şiir için "lanetli lokma" der. Uçuş Denemeleri isimli kitabımda ise şiirle ilgili şunu söylüyorum: "Şiir düzenimi bozdu benim / Diyecektim, demedim."
Bir şair, şiiri reklâm ajansı olarak görmüyorsa eğer, şiir yazarak iki şey birden yapmış olur: Hem derdini, meselesini; hem de iddiasını ortaya koyar. Bu ise, kolay bir şey değildir. İnsanın canını yakar, sıkar vs.
Bir kelimenin başına gelebilecek en kötü şey, o kelimenin şiirde eskimesidir. Gül gibi, bülbül gibi, sevda gibi... Kendimce bu tür kelimelere yeni anlamlar kazandırmaya çalıştım. Yine, adı şairlerle anılan bazı kelimeler vardır. "Gümrah" deyince İsmet Özel, "çile" deyince Necip Fazıl akla gelir. O kelimeleri kullanmamaya, kullansam bile onlardan daha iyi kullanmaya gayret ettim. Bir de bazı kelimeler başlı başına şiirdi. Mesela "gelincik" kelimesi... Bu kelimeyi kullanırken, mevcut şiirselliğinin altında kalmamaya çalıştım.
Artık şiir dizelerle değil, kelimelerle, hatta harflerle yazılıyor. Modern şiirde, kullandığın her kelimenin, harfin hesabını verebilmelisin. Söz de, bir otomobil ya da bilgisayar gibi sürekli kendini yeniliyor. Sözün de daima bir üst modeli çıkıyor. Elli sene önce, ayakta kalmak için vasat olmak yeterliydi. İş şimdi, bir lastik reklâmındaki şu iddiaya döndü: "İyi olmak yetmez!"
İşte, bunlar ve bunlara benzer onlarca şey, şiiri bir anlamda "lanetli lokma"ya dönüştürüyor. Buna karşılık, çok şükür ki, Türkiye'de güzelliğin ölçüsü hâlâ şiirdir.

İbrahim Tenekeci büyük şiiri aramaya daha ne kadar devam edecek?

İlk şiirim tam yirmi sene önce, yerel bir gazetede yayımlandı. O günden beri "büyük şiiri" arıyorum. Aramakla bulunmuyor, fakat bulanlar da arayanlar...
Şiirlerimi Mustafa Kutlu hocama ilk getirdiğim zaman, yanılmıyorsam 1992'nin sonlarıydı, "bu işler nasip meselesidir" demişti. Bu sözü hiç unutmadım. Şiirden nasibim ne kadarsa, o kadar alacağım. Planlar, projeler karşısında, hep şunu söylüyorum: "Ya bu gece ölürsem?"

Anlat dedim ağaca

İbrahim Tenekeci, Adem'in şaşkınlığını taşıdığını ve bunu gizlemek için şiir yazdığını söylüyor: "Şaşkınlığımı gizleyecek bir şey/ Bulamadım şiirden başka/ Rabbim ne der" derken; biraz da 'vadilerde şaşkın şaşkın dolaşanlara' gönderme yaptım. Evet, benimkisi Hz. Adem'den ve hayret makamından doğan bir şaşkınlık... Şaşırmışım ben! Güzel bir ağaç görünce şunu yapabiliyorum: "Anlat dedim ağaca, gölgesine uzanıp!"

röp: hatice saka, yeni şafak, 15 eylül '08

Hiç yorum yok: