8 Eylül 2008 Pazartesi

‘ağabey, çamaşırlarınızı, romanınızı gönderiyorum’ | selim ileri



Yapı Kredi Yayınları çok önemli bir kitap yayımladı: Hep Genç Kalacağım: Sabahattin Ali’ye gönderilmiş mektuplar, Sabahattin Ali’nin gönderdiği mektuplar.

Başkalarını ne kadar ilgilendirecek, ne kadar üzecek bu mektuplar bilmiyorum, ama beni kahretti. Edebiyatımızın, yayın dünyamızın maskaralık ortamına dönüştüğü şu son on-on beş yılda, nereden nereye sürüklendiğimizin ya da nerede ne zamandan beri zavallıca debelendiğimizin kanıtı bu mektuplar. Bütün bir roman. Sabahattin Ali’nin yaşamöyküsünü en derin biçimde bu mektuplardan öğreniyoruz.

Hep Genç Kalacağım’a uçak yolculuğunda başladım. Üç günlüğüne Bodrum’a gidiyordum. Yaz biterken güneşten ve denizden birkaç gün daha çalmak için. Yolcular, gece saatinin yolcuları; günlerden pazar. İlk yetmiş sayfa yıkıp geçmiyor. Yolun başında, çok yetenekli, ülküler kuşanmış bir genç adama yazılmış, hepsi de masumiyet dolu mektuplar. Hele ‘öğrencilerinin’ yazdıkları.

Bodrum’da okumadım. Vicdan azabına gerek yoktu. Fakat hep o sızı: Türk edebiyatının en büyük yazarlarından birinin, 1907’de doğup 1948’de öldürülmüş olmasının sızısı. Erteledim.Ben Sabahattin Ali’yi lise ikinci sınıfta okurken tanıdım. Eseri, Varlık Yayınları’nca yeniden yayımlanıyordu. Başına -kaçıncı defa- yıkımlar açmış ‘Sırça Köşk’ masalı o yıllarda bile sakıncalı bulunduğundan, bu soylu eserin dışında bırakılarak.

Bununla birlikte Sabahattin Ali’nin hikâyelerine ve romanlarına vuruldum. Kürk Mantolu Madonna benim için Türk romanının doruklarından, eşsiz bir ruh çözümlemesi romanı. O günlerde, ilk yazılarımdan biri, Sabahattin Ali’nin öyküleri için bir şeyler de yazmaya çalışmıştım. Memet Fuat -sevgili Memet Ağbi- Yeni Dergi’de acemice yazılmış yazıyı okurla buluşturdu.

Kaç kişiydi o okur, bilmiyorum. Bugün Türkiye’de kaç kişi Sabahattin Ali’yi tanır, okur, bilmiyorum. Bildiğim, ‘Hanende Melek’ hikâyecisinin dünyanın en duyarlı, en fırtınalı, en değerli yazarlarından olduğu. Ben, Sabahattin Ali’ye sonsuzca borçlananlardanım.Şimdi cumartesi, 30 Ağustos 2008. Öğleden beri mektupları okumayı sürdürüyorum. Mutsuz, içine kapanık, kaygılı. Mektuplar da:

“Bu yaşayışın yalnız acılıklarıyla karşı karşıyayım. Zaten hayat denilen şeyin bu demek olduğunu anladım.” (1931)

“... mektep karanlık ve her ruhta bir ölülük bir durgunluk var.” (Aynı yıl)

“Sabah soğukta koşa koşa mektebe gitmek akşam yorgun dönmek başka bir şey yok gibi...” (1932)

“Muhterem Hocam;Hiç ümit etmediğim bu felâket beni çok müteessir etti. Siz sevgili hocamın bu vaziyetine çok acıdım.” (1933) Yazan: ‘Ortamektep ikinci sınıf talebeniz 602 İsmail’. Artık gözyaşlarımı tutamadım.

Günü gelince silinip gidecek, mumyasından kimsenin korkmayacağı politikaların mahvettiği onca sanatçıyı, onca yazarı Hep Genç Kalacağım’da birden, yeniden, kim bilir kaçıncı kez, fakat bir kez daha duyumsamamak elde değil. Dedikodunun, kibirlerin, çekememezliklerin, iftiraların ortamında yok edildi Sabahattin Ali. Yaşasaydı, 1943’te yayımlanan Kürk Mantolu Madonna’dan sonra, insan ruhunun gizlerine dair birçok eser daha kaleme getirecekti, Kürk Mantolu Madonna’da vardığı göz kamaştırıcı tahlil gücüyle.Oysa, çok daha acı verecek bir ‘son’a yol alınıyordu: Sabahattin Ali’nin isyankâr kişiliği ‘otorite’yi rahatsız etmişti...

“Ağabey” diyor Zihni’ye, Sabahattin Ali’nin dayıkızı, “çamaşırlarınızı, romanınızı gönderiyorum.” Bu cümle de şüphesiz bir roman.

602 İsmail’in -Kimdi? Yaşamı? Yaşıyor mu?- söylediğince; hiç ümit etmediğimiz halde geliyor yıkımlar, birbirimizi yok edişler, bugün hâlâ.

Kitabı hazırlayan Sevengül Sönmez, “Hep Genç Kalacağım, Sabahattin Ali’nin kızı Filiz Ali’nin benimle paylaştığı belge ve bilgiyle oluşturulmuş bir kitaptır. Kendisine teşekkürlerim sonsuzdur” diyor. Aziz dostum Filiz Ali’ye, sevgili Sevengül Sönmez’e biz okurların da teşekkürü sonsuz.


*hep genç kalacağım, sabahattin ali, yky

Hiç yorum yok: