7 Temmuz 2009 Salı

hayatın iktidarı | leyla ipekçi

Taraf’ın gündeme getirdiği ve yayın yasağı konan son genelkurmay haberinden hemen önceydi. Hakkâri’de doktorluk yapan arkadaşım Dilek, neşe içinde aradı. “Nihayet hayallerimiz gerçek oluyor, sinemamıza kavuşuyoruz” dedi. Üstelik de canla başla çalışarak çok kısa bir süre içinde gerçekleştirmişlerdi bu hedeflerini.

Genelkurmay haberiyle birlikte çevredeki sohbetlere kulak misafiri oldum. Kimi bütün gerçekliğiyle her şeyin ortaya dökülmesini, sorumluların ceza görmesini istiyordu ve ancak bu şekilde ordunun hak ettiği prestije kavuşacağını söylüyordu.

Kimi de bütün bunların her dönem bir iktidar savaşından kaynaklandığını ve bu kez ‘cemaat iktidarı’nın bu vesileyle daha da güçleneceğinden çekindiğini anlatıyordu.

Bense bu defa ısrarla Hakkâri’de açılan sinema örneğini verdim. Hayatın iktidarının her zaman siyasi çekişmelerin üzerinde seyrettiğine inanıyordum. Flaş haber olsa da, haber yasağı gelse de, hiç haber olmasa da.

Evet, Hakkâri’de 26 yıl sonra ilk sinema o gün açılacaktı. Arkadaşım bana, akşam televizyonda izlersin demişti coşkuyla. İnşallah demiştim içimden. Çünkü Güneydoğu’ya hayatla ilgili, insanla ilgi gerçekleri görecek bir bakışla bakmıyorduk.

Bizim için kurgulanan hikâyeleri herkes kendi meşrebince yorumlayarak anlatıyordu çoğunlukla. Yerel haber kanallarının hayatı yansıtan çeşitlilikteki haberlerini izleyen yine aynı bölgenin insanları oluyordu. Kendilerini okuyor, kendilerini dinliyorlardı.

Biz ‘batıdakiler’in payına ise merkezî haber ajanslarının seçip uygun bulduğu ‘terör’ veya ‘töre’ haberleri düşüyordu. Hayatın dehşetinde kendi payımıza düşen suçu ve sorumlulukları bizzat kendimize unutturan haberlerdi çoğunlukla bunlar.

Hakkârili avukat Rojbin Tugan, şehit haberlerinin yoğunlaştığı bir dönemde, Taraf’ta yayımlanan yazısında memleketin batısına doğru ilerledikçe duyduğu şaşkınlığını “ateş sadece düştüğü yeri yakmasın” diyerek dile getirmişti:

“Kulağım göl kenarındaki müziğe ve halaya gidiyor, aklım daha birkaç gün önce uğurlanan dokuz insana” diye dertleniyordu. Yaşanan bunca ölümün yasını ülkece tutamadığımız, hayatı bu kadar ucuz ve hafif biçimde uğurladığımız için de utandığını belirtiyordu.

Onun doğudan baktığında göremediği gerçek ise şuydu: Yalnızca yası değil, coşkuyu da görmüyorduk biz.

Yüksekova ve Hakkarinews sitelerinin haberine göre, Hakkâri Üniversitesi ve Hakkâri Valiliğinin desteğiyle kurulan Baran Derneği’nin girişimleri sonucu açılmıştı ‘Vizyon sineması’. Ve gösterilen ilk film Usta filmi olmuştu.

Filmin ekibinin de açılışa katıldığı törende, Vali Muammer Türker, Belediye Başkanı Fadıl Bedirhanoğlu, Hakkâri Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. İbrahim Belenli, Usta’nın yönetmeni, yardımcısı, yapımcısı ve onların yanı sıra başrol oyuncusu Yetkin Dikinciler de birer konuşma yapmıştı.

Daha önce konuk olduğu TRT Şeş’te Kürtçe şarkılar söylemesiyle ve oradaki yerel yöneticilerle kurduğu sıcak ilişkilerle tanınan vali Türker, Hakkâri’nin elbirliğiyle çok güzel sanat ve kültürel faaliyetlere sahne olacağını belirtiyordu.

Küçük çocukların panzerlere taş atmasının memleketin batısında flaş haber olduğu; bu çocukların hain ilan edilerek yetişkin gibi yargılanmasının bir türlü önlenemediği; bölgenin sürekli olarak ‘terör saldırıları’ ve ‘mayınlı tuzaklar’la, kaçakçılık haberleriyle anıldığı bir ortamda açılan sinema müthiş bir mücadele örneğiydi oysa.

Yıllardır siyasette ya da orduda; doğuda ya da batıda; içte ya da dışta birilerinin bitmemesi için uğraştığı bir şiddet ortamı var. Daima başkalarının kanıyla bedel ödediği bir ortam bu. Ve hepimizin küçük ve büyük hikâyesini kendi iktidarının kelimeleriyle yazmak istiyor.

Hakkârililer için bugün Vizyon Sineması’nın ne anlama geldiğini anlayabilseydik, kendi hayatlarını, kendi hikâyelerini aramaya çalışanların bugün artık hepimizin ortak hakikatine neler bırakmak istediklerini daha net görebilirdik.

Barış pazarlıklarında konuşulmayan bir dille anlardık belki de birbirimizi. Ve böylesine bir anlamak; bizleri daima bölünmenin, şiddetin, kaosun tekinsiz ortamında tutarak kendi iktidarlarını sürdürmek isteyenlere karşı en iyi direniş biçimi olurdu.

taraf, 16 haziran '09
...

Hiç yorum yok: