19 Mayıs 2009 Salı

saylan güzellemesi | etyen mahçupyan


Herhalde çok az olay laik kimliğin liberallik ve solculuk içinde böylesine bir Aşil topuğu teşkil ettiğini gösterebilirdi... Ergenekon davası çerçevesinde yapılan gözaltı ve arama operasyonlarının sonuncusunda Türkan Saylan’ın da evinin aranması laik aydın çevresinde bir ‘yakınlaşma’ yaratmış gözüküyor. Doğrusu bu kesim açısından bundan sonra Ertuğrul Özkök’e söylenecek fazla bir şey de kalmıyor. Çünkü görünen o ki Özkök gerçekten de bir tür ‘merkez’ konumunda... Anlaşılan ‘çağdaşlık’ demokratlığa yatkın gibi duran birçok kişi için bile çok daha hakiki bir çekim alanı. Aksi halde ortaya çıkan bu Türkan Saylan güzellemelerini anlamak mümkün değil.

Laik kesimin yazarlarının son olayda Türkan Saylan’ı kayırma konusunda içgüdüsel bir bütünleşme yaşadıklarını gözlemliyoruz. Hemen herkes analizlerini Saylan’ı ayırarak yapma konusunda titiz davranıyor. Saylan’ın bugüne kadar sergilediği ideolojik tutum yok sayılıyor. Sanki karşımızda hayatını hayır işlerine adamış bir filantropist var. Oysa Saylan’ın hayır işi gibi gözüken çalışmaları bile tümüyle ideolojik bir arka plana sahip oldu. Çocuklara burs verme adı altında, ‘çağdaş’ çocuk yaratma projesi vardı ve buradaki ‘çağdaşlık’ da modernizmin pozitivist ve kemalist yorumundan nasibini almıştı. Dolayısıyla Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği’nin asıl misyonu, toplumu ‘laik olmayanların’ olası egemenliğinden korumak ve ‘laik’ hegemonyayı genişletmekti.

Galiba bu amaç kendisine liberal, solcu veya demokrat diyen bazılarının da fıtraten yakın olduğu bir pozisyonu ima ediyor. Çünkü Saylan türü ‘laikliğin’ ne olduğunu irdeleyen fazla insan yok. Oysa karşımızda dışlayıcı, tanımlayıcı ve tek tipleştirici bir laiklik bulunuyor. Çağdaş yaşamı savunduğunu söyleyenler, gerçekte yüzeysel bir modernliği latent faşizmin içine yedirmeye çalışmaktalar. Bugün Türkiye’nin kendisine ‘dindar’ diyen kesimlerinin önemli bir bölümü Saylan ve benzerlerinden daha laik... En azından laikliğin bir karşılaşma, mesafe alma ve adaptasyon içerdiğini biliyorlar. Laikliği başkalarını kendimize benzetmek olarak ele aldığımızda, karşımıza gerçek bir irtica çıkacağını da muhtemelen hissediyorlar.

Şaşırtıcı olan laik kesimin fikrî önderlerinin, hep sözünü edip durdukları bu nüansları bir anda unutabilmeleri. Bunun nedeni Saylan’ın hasta olması ve geçmişte cüzamla mücadele türünden çabaların başını çekmesi olabilir. Ne var ki zihniyet farklılığı iyi ya da kötü insanı ima etmez... Her zihniyette hayırseverler olduğu kadar katiller de çıkabilir. Dolayısıyla hayırsever ya da katil olmak kendiliğinden belirli bir zihniyeti göstermez. Oysa bu son olayda Saylan’ın ‘iyi’ bir insan olmasından hareketle, darbeci olmayacağı söylenmiş oluyor.

Diğer taraftan maddi bilgiler bu yargının ne denli naif olduğunu ortaya koymakta. Saylan son yılları kapsayan darbe sürecinde ‘aktif sivillik’ rolü üstlenmiş, Şener Eruygur’la birlikte miting düzenlemişti. Yaptığının ne anlama geldiğini bilmeyecek kadar naif olduğu mu söylenmek isteniyor? Bugün Saylan güzellemesi yapanların kaçamayacağı bir gerçek var: Türkan Saylan her yaptığını ideolojik olarak anlamlandıran ve militanca yapan biri. Herhalde akli melekelerinin zayıflığını öne sürecek durumda da değiliz. Kriminal bir eylemin parçası olmayabilir ama bir örgütün başında ve o örgütün içinde de kriminal suça yakınlaştığı anlaşılan insanlar bulunuyor.

Böylesine büyük örgütlerde her türlü insanın bulunduğu türünden bir muhakeme Saylan’ı kurtarmıyor. Çünkü o kendi iradesiyle ve hasta olmasına rağmen bu örgütün başında olmayı tercih ediyor ve yönetim kadrosunu da denetliyor. Bu gerçeklere rağmen Saylan güzellemesi yapmak isteniyorsa, kemalizm ve modernizm güzellemesine de yanaşmaktan başka çıkış yolu yok. Nitekim Saylan da evinin aranmasından iki gün sonra şöyle demekteydi: “Ülkemizi sattırmayız, böldürmeyiz. Her devrimin bir karşı devrimi vardır. Devrimimizi korumak zorundayız.” Bu bir itiraf... Saylan ideolojik açıdan Ergenekon’un parçası olduğunu bundan daha iyi söyleyemezdi. Ama burada hiç olmazsa bir tutarlılık var.

Bilemiyorum Saylan güzellemesi yapanlar bu sözleri nasıl ‘duydular’... Ülkeyi sattırmamak ve böldürmemek üzerinden giden kaba, yüzeysel ve arkaik söylemin yıllardır devletçiliği ve inceden inceye faşizan bir tahakkümü beslediğini bilen aydınlarımız, kendilerini nasıl hissettiler... Amacını karşı devrimi durdurmak olarak tanımlarken, toplumsal çoğulculuğa, demokrasiye, özgürlüğe ve hatta değişime karşı duran bu zihniyete destek vermiş olmanın sıkıntısını yaşadılar mı...

Saylan ‘bu işleri’ kendi devrimini korumak üzere yapıyor. Ancak o devrim ‘Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran Türkiye halkına’ artık dar geliyor. Çünkü bu halk o devrimin ima ettiğinden daha özgürlükçü ve daha demokrat. Saylan’ın hayır işleri siyasi mücadelesinin ayrılmaz bir parçası ve bu siyasi mücadele de statükonun, askerî vesayetin korunmasından yana. Ama bunca yaşanandan sonra bile laik kesim hâlâ bu ‘performansa’ güzelleme yapabiliyor... Kendi kimliğinle yüzleşmek ne kadar da zormuş...
22 nisan '09, taraf.

Hiç yorum yok: