5 Mart 2009 Perşembe

türkiye'ye sahiden bir ordu lazım mı? | sevan nişanyan

Diyelim ki gözbebeğimiz ordumuz yarın toptan terhis edildi. Muvazzaf zümre topluma daha yararlı olacakları işler için yeniden eğitildi, yaşlıları da emekliye sevkedildi. Askeri garnizonlar milli park veya üniversite kampüsü oldu. Orduevleri de, hatırasına hürmeten, emekli asker lojmanı yapıldı. Hurda demir-çelik piyasası patladı.

Acaba sonu ne olur? Memleket batar mı? Emperyalizmin kirli emellerine teslim mi olur? Fatih Altaylı’nın başına talihsiz şeyler gelir mi?

Teker teker ihtimallerden gidelim.

1. Rusya istila eder.

Etmez. Rusya daha dün tamamen silahsız ve ordusuz yedi milyon Azeriyle, beş milyon Kırgızla, üç milyon Letonyalıyla başa çıkamadığı için bu ülkeleri terketti. Yetmiş milyon Türkü ne yapsın? Deli değil ya bu adamlar? Dili, devleti, geleneği, benlik bilinci, siyasi partileri, kurumları, şirketleri, gazeteleri, bankaları, üniversiteleri, okuryazar insanları olan koskoca ülkeyi bu çağda arzusu hilafına yönetmek mümkün müdür? Yönetsen kaç sene yönetebilirsin? Amerika Irak’ı yönetebildi mi? (Ki Irak’ın ordusu da var, Amerikalıların emrinde.) Türkiye’nin 800 binlik ordusu 25 seneden beri bir avuç Kürt militanıyla başa çıkabiliyor mu? Sonra Türkiye’de mevcut düzenin sürmesinde çıkarı olan o kadar devlet var, batıda ve doğuda. Onlar izin verir mi?

2. Yunanistan istila eder.

Etmez. Salt İstanbul’un nüfusu Yunanistan’ın toplamı kadar. Alsalar başlarına bela olur. Atina bile on yıla kalmaz Türk belediye başkanı seçer; Akropol semalarında ezan okuturlar.

3. Suriye istila eder.

Etmez. Suriye devletinin toplam bütçesi 7 milyar dolarmış. Türkiye’ninki şimdilik 170 milyar dolar, ordu yükü memleketin sırtından kalksa herhalde iki misli olur. Parasını verip Suriye’yi satın alırlar, olur biter. Suriyeliler de memnun olur tahminimce.

4. Amerika istila eder.

Etmez. Memleket zaten ellerinde, istila edip ne yapsınlar? Hem Amerika’nın elinde 2,5 milyon kişilik Türk devlet teşkilatını yeniden kuracak yedek adam stoku mu varmış? Bugünkünden farklı ne yapmayı düşünüyorlarmış ki istila etmenin zahmetine, masrafına değsin?

5. Toptan istila etmezler, azar azar kemirirler.

Yunanlı İstanbul’u alamaz belki, ama Çeşme ile Alaçatı’ya göz koyarsa ne olacak? O da basit. Ordudan tasarruf edeceğin parayla adamların memleketinde üç banka, iki gazete, bir üniversite satın alırsın, Çeşme’ye bulaşacaklarına bin pişman edersin.

Peki, bir de sembolik sınır güvenlik gücü oluşturursun ki sınırlarına göz diken elini kolunu sallayarak emrivakiler yaratamasın, ulusal ve uluslararası bir rezalet çıkarmadan amacına ulaşamayacağını bilsin, ona göre hareket etsin. Bu iş için de bilemedin beş on bin kişilik bir güç yeter herhalde.

6. Dünya savaşı çıksa rezil oluruz.

Dünya savaşı çıksa katılmamaya çalışırız. İsviçre iki dünya harbine katılmadı, hem cephenin tam ortasında yer aldığı halde katılmadı. Bunu ordusu sayesinde yapmadı: aklıyla yaptı, kimseye tehdit oluşturmadığı için yaptı, silahtan daha kuvvetli bir şeye - para kurumlarına - sahip olduğu için yaptı. İkinci Dünya Savaşı’nda Türk ordusu içler acısı haldeydi. Almanlar girse iki günde İstanbul’a dayanır diye hesapladılar. Savaş dışı kalabildiysek ordu sayesinde değil, İsmet Paşa iki tarafı iyi dengelediği için kalabildik. Türkiye’nin petrolü yok, savaşanlara yarar ahım şahım başka bir şeyi yok, neden şanslarını zorlasınlar? Hem Almanlar krom istedi de (parasıyla) vermedik mi?

Peki, memlekette stratejiden, taktikten, askeri teknolojiden anlayan bir kadronun bulunması faydalıdır diyelim. Üniversitelerde iyi bir-iki fakülte kurulur, bu da temin edilir. Sivil kadrolardan söz ediyorum, şüphesiz. Akla ve hesaba dayanan bir işi sivillerin askerden daha kötü yapması için bir neden var mı? Serbest tartışma ve rekabet ortamında oluşacak yeteneğin çapı, emir komuta kültürünün cılız ürünleriyle kıyas kaldırır mı? Bir yanda bugünün Türkiye’sinde sivil sektörlerde - inşaatta, basında, reklamcılıkta, bankacılıkta - gördüğünüz bilgi ve beceri birikimine bakın, öbür yanda üniformalı zevatın üstlerine vazife olan ve olmayan konularda sergilediği düzeye bakın, karar verin.

7. Kürtler azar.

Azar belki. Ama benim o bölgedeki insanlardan duyduğum, bildiğim, gördüğüm o ki bugüne dek azdıkları kadar “azmalarının” esas nedeni Türk ordusunun yokluğu değil, tam tersine, varlığıdır. Baskı ve tehdit ortadan kalkarsa belki onlar da rahatlar, Türkiye gözlerine daha bir cazip görünmeye başlar. Hem diyelim ki bağımsızlık ilan ettiler. Acaba Türkiye’nin orayı üniversitesiyle, televizyonuyla, gazetesiyle, kalifiye personeliyle, müteahhidiyle, bankasıyla, Arçelik’iyle, Etibon’uyla, turistiyle ele geçirmesi mi daha sağlıklı ve kalıcıdır, silah zoruyla elde tutmaya çalışması mı?

8. Memleketi eşkiya sarar.

Sarmaz. Eşkiyayla mücadele mercii asker değildir, polistir. Polis teşkilatını biraz daha takviye etmek, jandarmayı tam profesyonel bir güce çevirmek gerekir belki. Son yıllarda özellikle polisin ve bir ölçüde jandarmanın asli görevlerinde gayet başarılı oldukları ortada. Ordu gidince niye başarısız olsunlar ki? Bizden çok daha vahşi bir ülke olan Amerika’da orduyu iç güvenliğe milim bulaştırmadan bunca senedir pekala idare etmişler.

9. Laiklik elden gider.

Yok ki gitsin. Nişantaşı’nın, Çankaya’nın, Alsancak’ın beş on sokağına sıkışmış özgürlüğünü ordu mu koruyor, yoksa paran, eğitimin ve uluslararası ilişkilerin mi koruyor, bir düşün.

10. Atatürk elden gider.

Bugünkü konumundan gider, orası kesin. Ama geçmişte kalmış, memlekete zor zamanlarda önderlik etmiş, sevabı kadar hatası da olan bir siyasi lider olarak anılmaya devam eder. De Gaulle’ler, Churchill’ler, Nasır’lar ve Nehru’larla birlikte hatırlanır. Ahalinin yarısının sevdiği ama bazen eleştirdiği, öbür yarısının sevmediği ama saygı duyduğu bir simge olarak siyasi hayatta etkisini sürdürür.

11. Memlekette yeşil alan kalmaz.


Bak bu ciddi. Türkiye’de kentsel alanda doğru dürüst yeşillik sadece askeri garnizonlarda kaldı. Ordu reformuyla beraber mutlaka kapsamlı bir milli park ve bahçeler yasası çıkarılması şart ki onlar da kapanın elinde kalmasın.

Konuyu perspektife koymak için hatırlatalım. Burada bahis konusu olan, son 330 yıldır girdiği her savaşı kaybetmiş bir ordu, Yunanistan ve Kıbrıs Rumlarıyla yaptığı üç savaş (1897, 1919-1922, 1974) hariç. Rusya’yla yedi kere savaşıp yedi kere yenilmek gibi dünya tarihinde eşi olmayan bir rekora imza atmış. Daha dün kurulmuş Bulgaristan’la Yunanistan ve Sırbistan karşısında iki ayda darmadağın olmuş. Güneydoğu’da üç-beş bin isyancıyla bunca senede başa çıkamamış, onları yeneceğim diye sivil halkı kırmış, işi büsbütün çıkmaza sokmaktan başka sonuç alamamış.

Modernmiş şuymuş buymuş. Türkiye’de üç gün askerlik yapmış biri bu iddiayı ciddiye alamaz. Mıntıka temizliği yaptırmayı Aziz Nesin komedisine dönüştürmeyi başaran, bir cemseyi tamir etmek için yüzlerce tutanak, emir, fırça, izin, ceza, dayak ve yalan üreten bir mekanizma mı modern?

MALİYETİ

1. Fakir bir devletin sırtından her yıl milyarlarca lira para, 2. En verimli çağında insan yaşamından heba edilen birbuçuk yıl, 3. Kontrolsüz gücün bir kanser gibi toplum bünyesine yaydığı hukuki ve ahlaki ve ekonomik yozlaşma, 4. Seksen yıldır aşılamamış bir korku rejimi, 5. Koskoca ülkeyi medeni dünyanın gözünde parya seviyesinde tutan çağdışı bir siyasi söylem.

Gerekliyse, ne yapalım, katlanalım. Düzeltmenin, modernize etmenin yollarını arayalım. Ama ya değilse? Ya bunca maliyet boşa ödeniyorsa? Gerçekten lazım mı diye soranı ben bilmiyorum. Belki lazımdır, olabilir, mümkündür. Ama soran yok ki bilelim.

Buyurun, merak ettim, ben sordum.
Ordu lazımdır diyenlerin daha başka gerekçeleri varsa anlatsınlar, dinleyelim, öğrenelim.


taraf, 3 mart '09

Hiç yorum yok: