6 Şubat 2009 Cuma

beşir'le vals

Ortadoğu'yla bağı olan filmlerin siyasi bir zemine oturması hiç de yadırganacak bir durum değil. Çünkü karmaşık bir siyasi ortamdan beslenen yapımların içine çeşitli yaşanmışlıkların sızması gayet anlaşılır. Abbas Kiarostami ya da Amos Gitai filmlerinin kimi zaman metaforlarla örülü yapısı bir kenara, bu coğrafyadan çıkan kimi filmler doğrudan Ortadoğu'nun tarihiyle hayat buluyorlar. Üstelik bu durum, ortaya çıkan film, genelde 'hafife alınan' animasyon türünde yapımlar olduğunda bile değişmiyor. Misal, "Persepolis" (2007), sade çizgilerle bir kişinin hayatını anlatırken, İran'daki değişimi perdeye yansıtıyordu. "Beşir'le Vals" ("Vals Im Bashir", 2008) de yönetmen Ari Folman'ın hayatına ışık tutmakla birlikte, 80'lerde yaşanmış katliamları ve bölgedeki olayları aktarıyor.
"Beşir'le Vals"in üzerinde en fazla durulması gereken özelliklerinden biri "kişiselliği". Filmde izleyici, Folman'ın bakış açısını paylaşıyor. Folman gibi, olayların içine git gide giriyor ve film ilerledikçe daha çok noktanın ucu aydınlanıyor. Şahsi olmasının ve yönetmenin bakış açısını yansıtmasının film için belli avantajları var. "Beşir'le Vals" bu sayede, belli sorumluluklardan kaçınabiliyor. İsrail-Filistin meselesinin tarihine, ya da filme ismini veren Beşir Cemayel'in Lübnan'daki falanjistler arasında neden bu kadar popüler olduğuna ve onun fikirlerine girmiyor mesela. Filmin en fazla eleştirilen noktalarından birisi de bu. Ancak Ari Folman'ın önceliği, bizi kendi deneyimine ortak etmek olduğu için bu noktaları atlayabiliyoruz. Bu açıdan film, İsrail'in tarihi değil, Folman ve arkadaşlarının kişisel tarihi olarak karşımızda duruyor.
'Ortada' bir film
Savaş karşıtı ve hümanist bir tarafı olmasına rağmen film, radikal bir duruş taşımıyor. Bu bakımdan biraz 'ortada' bir film izlenimi veriyor. "Beşir'le Vals"in İsrail'de solcular kadar sağcılardan da destek görmesi ve her iki kesimin filmi benimsemesi bununla alâkalı olabilir. Bununla birlikte film, katliamların karşısında duruyor ama Lübnanlı lider Beşir'in öldürülmesinin ve bu durumun falanjistler üzerinde ne kadar büyük bir travma yarattığını açık bir şekilde dile getirerek, Lübnan'daki katliamların çıkış noktasında Filistinlilere topu atıyor sanki. "Hatamız var, göz yumduk ama asıl suçlu falanjistler ve onların da liderleri öldürüldü" diyerek kendini de aklıyor yani. Bu bakımdan filmde bir karşı açının eksikliği hissedilebilir. Karşı taraftan birinin, mesela olaylara bir şekilde tanık olmuş bir Filistinlinin de filmde yer alması pekâlâ mümkün olabilirdi. Bir arkadaşını görmek için Hollanda'ya giden yönetmenin bir Filistinliyi bulmaya da gücü yeterdi herhalde. Ancak bu durum yine yönetmenin tercihine bağlanabilir ve biz de bu noktada filmin 'kişisel' bir belgesel olduğunu hatırlayabiliriz. Film nihayetinde İsraillilerin bakış açısı, deneyimleri ve yönlendirmeleriyle şekilleniyor. Bu 'kişisellik' meselesi filmin sığınak noktası gibi.
Filmin "hafıza" meselesiyle de yakından bir bağı var. Folman'ın geçmişi hatırlama, hafızasını tazeleme çabası filmin çıkış noktası. Bununla birlikte, Folman askerliğine dair görüntülerinin hafızasından nasıl silindiğine dair taşlı yolu izlerken bir dedektif titizliğine başvuruyor. Bu süreçte biz de hafızanın nasıl canlı olduğuna, travmatik durumlardan kaçınmak için ne gibi hilelere başvurduğuna şahit oluyoruz.
Hepimiz seyirciyiz...
Filmin seyirci olmaya dair doğrudan bir sözü de var. Filmde bir psikolog, savaş zamanındaki bir fotoğrafçıdan bahsediyor. Söz konusu fotoğrafçının savaşa günübirlik bir gezi gibi yaklaşarak, yani çatışmaları ve felaketi kendine yabancılaştırarak, kendini bu olayların uzağında tutmaya çalıştığını öğreniyoruz. Bu noktada, o fotoğrafçının durumu seyirciyle özdeşleşiyor. Bu noktada filmin kendisiyle birlikte biz izleyenleri de 'suçlu' olarak itham ettiği de iddia edilebilir. Çünkü biz de o fotoğrafçı gibi, yaşananlara ancak dışarıdan ve pasif bir konumda bakıyoruz.
"Beşir'le Vals"in hafızanın savunma mekanizmalarına değinmesi, Lübnan'daki katliamları, bilmeyenler açısından göstermesi, tüm bu çatışma sürecinde bizim de birer seyirci olduğumuzu hatırlatması önemli bir girişim. Üstelik animasyon olmasına rağmen gerçekçiliğinden ödün vermemesi de filmin olumlu bir yönü. Biliyoruz ki, filmin gösterdikleri gerçekten oldu ve Folman da olanları etkileyici bir biçimde aktarıyor. Ancak "Beşir'le Vals"in kişisel bir film olduğu gerekçesiyle birçok noktayı açıkta bıraktığı ve tek bir bakış açısı taşıdığı da aşikâr.
-gökhan şeker

zenci not; beşir'le vals, zat-ı katil yönetmenin bir tür vicdan borç ödeme tahsilat denemesi olsa gerek. ısrarla bir adamın kişisel hikayesi diyor söyleşilerinde. -yani one man's personal story! bir adam karşındakini öldürdüğünde, bu mesel nasıl kişisel kalabiliyor? filmi izleyelim de, bakalım. mutlaka izlenmeli, mutlaka.

http://waltzwithbashir.com/

fragman,

Hiç yorum yok: