25 Aralık 2008 Perşembe

mahalle müsterih mi? | nihal bengisu karaca



Anadolu'da laiklerin ya da dindar bir hayat tarzı sürmeyenlerin ötekileştirildiğini iddia eden araştırmanın yankıları sürüyor.

Araştırmacıların ısrarla, muhafazakârlığın, aslında taassubun ve hoşgörüsüzlüğün AK Parti döneminde arttığı gibi bir sonuca gitmeye çalışması ne yazık ki siyasi bir içerik kazanmasına yol açıyor. Oysa muhafazakârlığın popülerleştikçe hızını kaybettiği, seyreldiği de bir vakıa. Ve tekrara düşme pahasına yeniden: AK Parti nedeniyle muhafazakârlaşmıyoruz, muhafazakâr olduğumuz için AK Parti oy alıyor.

401 kişiyle derinlikli mülakat yoluyla elde edilen bulgular için belli çevrelerin algılarına başvurulmuş. Normal. Ancak verilerin rakamlarla ifade edilmemesi ya da edilememesi masum bir tesadüf gibi görünmüyor. Başı açık bir kadının söylediği, 'Kırmızı ışıkta geçmeye kalkma, vurur kaçarlar ve kaza süsü verirler' ifadesinin içerdiği genelleme 401 kişinin 50'si, hadi olmadı 10'u tarafından tekrarlanıyorsa ciddiye alınır, ama bu veriyi destekleyen başka denekler yoksa, o hanıma bir psikiyatr önermek daha 'bilimsel' bir tavır olacaktır; değil ifadesini taçlandırmak...

Dahası ötekileştirme ithamını da 'daha çok cemevi açılsın, ruhban okulu açılsın, şiddete uğrayan kadın boşanma dahil her türden mukavemet yolunu denesin' diyen bir kanaat önderine, Fethullah Gülen'e yönlendirme gayreti de pek sürrealist bir çaba olmuş. Gerek yok. Yakışıksız.
Ancak, eğri oturalım doğru konuşalım. Anadolu'nun özgürlükler ve hoşgörü açısından güllük gülistanlık olduğu varsayımı da doğru değil. Anadolu İslam'sız muhafazakârlığın görüngüleriyle dolu ve bir Müslüman olarak dinden değil, apaçık şekilde muhafazakârlıktan ileri gelen kimi bagajları taşıma konusunda şahsen hiç istekli değilim.

İslam'sız muhafazakârlık diyorum. Örnek mi? Müslüman Anadolu'muzun dul bir kadına bakış açısını hatırlayabilirsiniz. İslam'ın yayılmakta olduğu dönemlerde dul bir kadın bekâr bir erkek tarafından rahatlıkla nikâhlanabilirdi, ama muhafazakâr Anadolu'muzda dul kadınlara nedense başka işlevler uygun görülür, evlilik değil. Hz. Hatice, Peygamberimiz'den 15 yaş büyüktü, Müslüman Anadolu'muzda kadının erkekten büyük olması ihtimalinde en başta erkeğin annesi ölüme yatar, feveranı arşı âlâyı sarar. Anadolu'muz boşanma gibi bir konuda da sanki Katolik mezhebine mensupmuşuz gibi davranır, bilhassa kıdemli, mevkili, hatırlı adamların/kadınların boşanmasına ileri derecede tepki gösterir.

Ama taassup ve dayatmalar eskisine oranla çok daha azalmış durumda. Bundan yirmi yıl kadar önce Kayseri'de, iki genç kız birlikte çarşıya çıkıp alışveriş yaptığı zaman, hele bir de lokantaya filan gitmişlerse, bunun haberi ertesi gün okula düşmüş olurdu ve bu durum öğretmen tarafından yüz kızartıcı bir suç gibi anılır, ima yoluyla genç kızların mahcup olması sağlanırdı. Bundan yirmi yıl önce Kayseri'de bir genç kız Batılı bir müzik grubunun kasedini sorduğunda kasedi satan amca tarafından azarlanabilirdi, Batı müziği dinliyorsa artist olucam diye evden de kaçar bu, bağlamında. Bundan yirmi yıl önce Kayseri'de bir genç kızın başını evlenmeden önce kapatması çok zor bir ihtimaldi, 'görücü' adaylarının kızı beğenmemesinden korkulurdu çünkü. (Bir İslam'sız muhafazakârlık örneği olarak bundan daha iyi örnek bulunamaz herhalde.) Bundan yirmi yıl önce en varlıklı ailelerin evinde dahi kadınlar kışın kış evinde, yazın bağ evinde hizmetçiden beter koşullarda deliler gibi yemek pişirir, erkeklerin muhabbete, siyasete ya da ticarete tahvil edecekleri sırt sıvazlama-vatan kurtarma-mangalda kül bırakmama eksenli kalabalık davetler için dolma sarar, mantı doldurur, arabaşı pişirir, güveç yaparlardı; bulaşık makinesi de yoktu henüz, devasa bulaşık yığınlarının altındaki hallerini Victor Hugo görseydi Sefiller'e parantez açma gereği duyardı.

Bunlar elbette değişti. Şimdi Kayseri kadınları parklarda spor yapıyor. İyi, hoş. Ama kusura bakmayın, yirmi yıl öncesinin tortusu bile yeter. Kimse Anadolu'da taassup yok, her şey sütliman dememeli. Kaldı ki söz konusu taassubun zerresi dahi bizim nazenin akademisyenleri/araştırmacıları ürkütmeye şaşırtmaya yeter, ille de art niyet aramayalım.
[zaman, 25 aralık '08]

Hiç yorum yok: