4 Eylül 2008 Perşembe

bir oğul verip şiirini kurmak | cihan aktaş


Budur benim payıma düşen
(…)
Benim payıma düşen
Anılar bahçesinde hüzünlü bir gezintidir
Ve “ellerini seviyorum” diyen
Sesin hüznünde ölmektir
Ellerimi bahçeye dikiyorum
Yeşereceğim biliyorum biliyorum
Ve kırlangıçlar mürekkepli parmaklarımın çukurunda
Yumurtlayacaklar...
[Yaralarım Aşktandır’dan, Telos, sf. 130]


Modern İran şiirinin en önemli şairlerinden biri olan Furuğ Ferruhzad’ın yukarıda bir kısmını alıntıladığım şiirinde hem umut var hem karamsarlık. Ülkesinde şiir alanında çığır açmış bir şair olan Furuğ’un eserlerinin çoğu, ömrünün bir çağında, henüz çok gençken zorunlu kaldığı trajik seçimin benliğinde oluşturduğu yaraları yansıtır. Orada yeşil ve engin bir bahçe vardır, fakat şairemiz anıların bahçesindeki hüzünlü gezintilerden kopamadığı ve kendi kendini cezalandırmanın bir yolu saydığı için, uzağında duracaktır o yeşil bahçenin. Bir taraftan da umut duyurtmaktan uzak değildir, bu şiir: En kısıtlı mekânlarda bile mürekkepli parmaklarının çukurunda güvercinlere yuva kurabileceği maharete sahip olabilir bir şaire.
Furuğ’un şiirlerinde baskın gelen karamsarlığın iki kaynağı vardır: Annesinin aynı evin içinde babasıyla uzun yıllar küskün yaşamasına tanıklığı ve ayrıldığı kocası tarafından ölünceye kadar görmesi engellenen oğlu Kamyar’a duyduğu özlem.
‘Ölünceye kadar’ dedim ya; uzun yaşamamıştır Furuğ, henüz 32 yaşındayken bir trafik kazasında dünyaya veda etmiştir. Böyleyken öldüğü tarihlerde şair ve yönetmen olarak çoktan ünlenmişti.
Erken yaşta evlenmiş Furuğ ve uzun süre evli kalamamış; içinde mayalanmakta olan şiire ilişkin talepleriyle, evlilik hayatının icaplarını bağdaştıramamış olmalı. Kendisini şair olarak destekleyen, şiir hayatında ona yeni ufuklar açan hikâyeci İbrahim Gülistan’ın hayatına girdiği dönemi, Yeniden Doğuş şiiriyle yüceltmiştir. Gülistan ona şiir için bir ufuk açmış, yeni bir şiir geliştirmesine destek olmuştur.
Tüzüklerle, yönetmeliklerle, ev ödevleriyle bir şairi sevdiremez, halka mal edemezsiniz; kitaplarından halkın parasıyla kamusal kurumların kütüphanelerine binlerce cilt dağıtsanız bile. Tahran’da olduğu gibi herhangi bir taşra şehrinde de bindiğiniz taksi şoförü size Hafız’dan, Şehriyar’dan beyitler okuyabilir. Daha şaşırtıcı olan, modern ve yenilikçi şiirler yazmış bir kadın şaireye bu ülkede önemli bir nüfusun kazandırdığı payedir. İranlılar, komşu ilişkilerinde bile muhataplarını soyadlarıyla ve “bey”li, “hanım”lı hitaplarla çağırmaya özen gösterirler. Kadınlar kocalarının soyadlarıyla değil, kendi soyadlarıyla çağrılırlar; ilk isimler pek bilinmez ve telaffuz edilmez. Böyleyken, bulunduğunuz herhangi bir toplulukta “Furuğ”, diye söze başladığınızda, “Ferruhzad” diye devam etmeniz gerekmez.
En fazla yirmi yıl önce onu muhtemelen “garbzede” olarak isimlendirmiş olan İslamcı kadınların çıkarttığı dergilerde Furuğ, bugün sıklıkla hatırlanan, atıflarda bulunulan bir şairdir. Hatalarıyla sevaplarıyla edebiyat tarihine mal olmuş herhangi bir şairden daha farklı bir alımlanışı vardır ülkesinde, hatta komşu İslam ülkelerinde. Hüznün, kederin, elemin, ayrılık acılarının, umutsuzlukların, hayal kırıklıklarının, terk edilmelerin, zorunlu terk etmelerin şairidir o ve bütün bunlarla birlikte -soğuk mevsimlerde bile- yeni başlangıçlara iman edebilmenin şairi olmayı başarmıştır. Üslubunu kurduğu süreç, geleneksel bir duyarlılıkla modern hayatın ortasında var olmaya çalışan ya da modern bir hayatın merkezinde yaşarken geleneğin sorularına duyarsız kalamayan kadınlar için çarpıcı ve öğreticidir.
Furuğ’un şiirleri İran’da devrimin ardından ilk kez 2001 yılında sansürsüz olarak yayımlandı ve bu şiirlerin yer aldığı kitaptaki ayrıntılı biyografi sayesinde şairin hayatının karanlık bölgelerine bir ışık tutulmuş oldu. Bir devrim ve ardından on yıl süren bir savaş yaşamış, bu yıllar içinde oğullarını, eşlerini yitirmiş olan kadınlar, onun şiirlerinde kendi yüreklerinden kopan ağıtlarla buluşan temaları keşfetti. Dili seçkinlere yönelmez Furuğ’un; aydınlar kadar esnafa da seslenir; öğrencilere, işçilere, ev hanımlarına da. Yönetsel ve siyasal düzen bağlamında eleştirel mısralar yazarken bile, çarşı-pazardaki insanların ifadelerini kullanmayı yeğlemiştir. Halk içinde kullanılan deyim ve deyişlerden yerli yerince yararlanmış olması, şiirine duyulan yakınlığın sebeplerinden biridir.
Biricik oğlundan vazgeçmenin karşılığında muhtemel şiirini kuracağı hayal bahçesini kazanmıştır Furuğ, mısralarının sihriyle avuçlarına sığdırabildiği bir eşsiz bahçeyi…


taraf, 28 temmuz '08

Hiç yorum yok: